TÜRKEŞ’E SON GÖREV
İDRİS GÜRSOY
9 NİSAN 1997 - ZAMAN
Dün Ankara’da büyük bir törenle toprağa verdiğimiz MHP lideri Alparslan Türkeş’i
ilk defa, siyasetin kendisine yasak olduğu 1987 yılının Eylül ayında Gümüldür’deki
yalısında arkadaşım Şerif Erdikici ile ziyaret etmiştik. O zaman gazeteciliğe yeni
başlamış, genç, tecrübesiz muhabirlerdik. Merhum Türkeş’le ilk defa görüşecek,
kafamızdaki sorulara cevap arayacaktık.
Doğrusu hayallerimizde heybetli, kudretli bir lider fotoğrafı vardı. O, 1980 öncesinin
tartışmasız en büyük, en etkili liderlerinden biriydi. O, Ülkücülerin "Başbuğ"u
idi. Kabul salonunda orta boylu, sert gö... bir liderle karşı karşıya kalınca doğrusu
biraz rahatladık. Heyecânımız yatıştı. 80 öncesinde gençliği arkasından sürükleyen
Başbuğ, insanlardan bir insandı. Türkeş, bendeki bu rahatlamayı hissetmiş olacak
ki, tokalaşırken elimi bütün gücüyle sıktı, neredeyse çığlık atacaktım.
Yasaklıydı, eli kolu bağlıydı ama yine gelen gideni çoktu, ülkenin geleceği için
görüşlerini açıklamaktan kaçınmıyordu. Yasaklar liderleri küçültmüyor, belki
daha da büyütüyordu.
"12 EYLÜL’ÜN MAĞDURUYUZ"
Sevenlerinin gözyaşları içinde uğurladığı Türkeş’in o gün bize söyledikleri
de ilginçti... 12 Eylül’le ilgili sorumuza 2969 Sayılı Kanun’u hatırlatarak cevap
veremeyeceğini söyleyen Türkeş, Ülkücü hareketi kastederek, "Bizler 12 Eylül’ün
mağdurlarıyız" demişti. Devletin bekası için komünizme karşı verilen
cansiperâne mücadelenin sonunda, binlerce ülkücü genç hayatını kaybetmiş ardından
gelen askerî darbe ise, bir o kadar ülkücü genci demir parmaklıkların arkasına göndermişti...
Türkeş, kendilerine yapılan bu muameleyi hiç hazmedemedi :
"Bugün, nasıl Güneydoğu Anadolu’da, dışarıdan desteklenen Marksist bölücü
terör saldırıları varsa, 12 Eylül’den önce de aynı şekilde devletimiz terör
saldırılarına uğramıştır. Biz, yani MHP ve Ülkücüler o ortamda terörün
sorumlusu veya taraflısı değildik. O günkü terörün kurbanları ve mağdurlarıyız.
Memleketimizin insanları tarihten gelen bir savunma içgüdüsü ile teröristlere karşı
çıkmışlardır."
80 öncesinden büyük ders alan Türkeş, 90’lı yıllarda partisinin tabanına hep sağduyu,
itidal tavsiye etti. Tahriklere, gençleri sokağa dökme çabalarına karşı sürekli Ülkücü
camiayı uyanık olmaya çağırdı. Mücadele 80’den sonra hep fikir planında ve hukuk
içinde sürdürüldü... Ülkücüleri taraf yapıp, yine çatışmaların, kanlı
oyunların içine çekme planları Türkeş’in ikazları ile sonuçsuz kaldı...
MÜDAHALE ÜLKEYE ZARAR VERİR
27 Mayıs’ın içinde bulunan, 12 Eylül’de partisi kapatılarak yargı önüne çıkarılan,
siyaset yasağı konan Türkeş, demokrasiden yana olan çizgisini son nefesine kadar
korumuştu...
Darbe tartışmalarının alevlendiği, belli mihrakların askeri tahrik ettiği günümüzde
merhum Türkeş’in o gün şu sorumuza verdiği cevap bugün de geçerliliğini, güncelliğini
koruyordu :
- Efendim, Türkiye’de her on yılda bir ihtilâl oluyor. Demokrasi kesintiye uğruyor.
Türkiye’ye ihtilâller ne kazandırmıştır? Neler kaybettirmiştir?
Türkeş : Şimdi bu konuda şunu söyleyeyim : Kendim de 27 Mayıs’ın içinde
bulundum. Benim görüşüm şudur : En iyi yönetim şekli; hukukun üstünlüğünü
esas alan çok partili, hürriyetçi demokrasi düzenidir. Yani bu düzen içinde sivil yönetimdir.
Silâhlı Kuvvetler kendi görev sınırları içinde vatan savunması görevlerini yapmış
bulunmalıdırlar. Meşru hükümetin emrinde, meşru sivil hükümetin isteyeceği görevleri
her an yapmalıdırlar. Bunun dışında müdahaleleri uygun görmüyorum.
Refahyol Hükümeti’nin kurulmasından sonra ülkede tansiyonu yükselten, darbeye zemin
hazırlayan mihraklara karşı Albay Alparslan Türkeş yine sesini yükseltiyor, darbe
tahrikçilerini ve heveslilerini uyarıyordu :
"İhtilal yolu ile bir memlekete hizmet etmek mümkün değildir. Ne kadar eksik, ne
kadar aksayan yönleri olursa olsun, hukuk yoluyla bir memlekete, bir millete hizmet en
iyi yoldur. İhtilâl otoriteyi yıkar, anarşi başlar. Bu anarşiyi durdurmak, yeniden düzeni
ve otoriteyi kurmak çok güç bir meseledir ve memleket bundan zarar görür. En kötü
hukuk nizamı, en iyi ihtilâlden daha iyidir."
Pazar günü Trabzonspor ile Fenerbahçe takımları arasındaki maçtan önce Alparslan Türkeş’in
anısına 1 dakikalık saygı duruşunda bulunuldu. Tribünlerden yükselen şu ses, saygı
duruşu kadar anlamlıydı : "Başbuğlar ölmez, vatan bölünmez."
Türkeş, her fâni gibi arkasında bir sadâ bırakarak ebedî istirahatgâha yol aldı.
Allah rahmet eylesin... Yakınlarının ve sevenlerinin de başı sağolsun.