ÇINARLAR AYAKTA ÖLÜR

Selin Aktan
08 Nisan 1997 TÜRKİYE GAZETESİ

Geçtiğimiz Cuma gecesi canlı yayın bittikten sonra yorgun argın büroma döndüm. Cuma geceleri, beş günün stresi ve başlayacak hafta sonu tatilinin verdiği tatlı telaşla karışık tuhaf bir duygu verir bana.
Doğrusu hayatımdan memnundum o gece. Mesai arkadaşlarımla gerçekleştireceğim son toplantıdan sonra evimin yolunu tutacaktım.
Alışkanlık işte. Toplantı yapacak olmamıza rağmen farkında olmadan televizyonu açtım. Herkes gibi ben de arada sırada ekrana göz atıyordum.
Bir anda görüntüdeki alt yazıyı ayırt ettim. Alt yazılar her zaman ürkütür beni. Tıpkı telgraflar gibi, bilinçaltı, hep kötü haber alacağımızı zannettirir.
Ve korktuğum gibi kötü bir haber aldım. MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş vefat etmişti.
Bilinç dışı bir şekilde "Nasıl yani?" sorusu dökülmüş dudaklarımdan.
Ben, öğrencilik yılları 1980’li yıllara rastlayan bir insanım. Bizden bir ve iki kuşak önceki öğrenciler Tükiye’de siyasi hareketlere fazla karışıp, çeşitli çatışmalar meydana getirdikleri için, bizim kuşağımız bilinçli olarak apolitik yetiştirilmiş bir kitle oluşturur.
Daha önce yaşanan acılar yaşanmasın diye, gençlerin politikadan soğutulduğu bir dönemdir.
Doğrusu bundan da hiçbir zaman rahatsızlık duymadım.
12 Eylül ihtilâli, benim için o gün gelecek olan misafirlerin, sokağa çıkma yasağı konduğu için, gelememelerinden başka bir anlam ifade etmemişti.
Sonrasındaki sıkıyönetim uygulamaları da benim yaşımdaki insanları ilgilendirmiyordu. Yalnızca televizyonda sık sık Kenan Evren ve arkadaşlarını izliyorduk ve askerlik mesleği, yükselen değerler arasındaydı.
Bizleri daha çok Avrupa’da ve Amerika’da son çıkan şarkılar, dünya listeleri, modanın son hâli, Levi’s bol pantolonlar ve Benetton’un İstanbul’da açtığı ilk deneme mağazası ilgilendiriyordu.
Zaman geçtikçe, büyükler bizi duyarsızlığımızdan ötürü eleştirmeye başladılar. "Ülkenin sorunları seni hiç mi ilgilendirmiyor?" diye kızgın ve şaşkın sorarken, bunun kendi suçları olduğunu akıllarına bile getirmiyorlardı.
Bu yüzden okumaya ve izlemeye başladım. Sağ ne demek, sol ne demek, hangi görüş hangi amaca gider sorularını kendi çocuk aklımla çözmeye çalışıyordum. Kitaplarda yazılanlar teorik olarak hep aynı kapıya çıkıyordu. Herkes daha adaletli ve standardı yüksek bir hayat istiyordu. Herkes eşitlik istiyordu. Herkes sevgiden yanaydı.
O zaman "Bu insanları birbirindan ayıran nedir?" sorusu keskin bir biçimde ortaya çıktı.
Kitaplarda açıkça yazılmayan, itiraf edilmeyen bir şeyler daha olmalıydı. Şehirli olmakla, kolejli olmakla eleştirilen bizlere, birileri bunu açıklamalıydı.
Sonunda anladım ki, kimsenin böyle bir açıklamaya niyeti yoktu. Tek çare gündemi dikkatle takip etmekti. Ben de öyle yaptım.
Ve gördüm ki Alparslan Türkeş kişilikli, memleketini seven ve düşünen bin insan. Gördüm ki ilk çıktığı günle, son yaşadığı gün arasında hiç bir değişiklik yok. Kararlı, istikrarlı ve tecrübeli. Üstelik milyonlarca insanı peşinden sürükleyebilecek kadar karizmatik.
Böyle insanların öleceğini aklınıza getiremezsiniz.
O yüzden "Nasıl yani?" sorusu döküldü dudaklarımdan. O yüzden yaşlar süzüldü yanaklarımdan. Geç tanıdığım bir lideri erken kaybetmiştim.
Çınarlar ayakta ölür. Rahmetli Türkeş de dimdik ayakta hayata veda etti.
Belki ben onun felsefesinin hepsini anlayamadım. Ama milliyetçiliğine yürekten katıldım.
Kederli ailesine ve onun izinden gidenlere sabır diliyorum.
Milliyetçiliğin onun istediği gibi sürdürülmesini temenni ediyorum.
"Nasıl yani?" diye sorsak da, çınarlar ayakta ölür.
Merhum Alparslan Türkeş’e Allahu Teâlâdan rahmet diliyorum.