BAŞBUĞ’UN ÖLÜMÜ
9 NİSAN 1997 - TAKVİM GAZETESİ
ZEKÂİ SAVAŞLAR
Bazı hususlar var ki insanın ölümünden sonra daha iyi anlaşılıyor...
Merhum Alparslan Türkeş’in cenaze töreninde böyle bir hadiseye şahit olundu...
Siyaset Adamı, Devlet Adamı, Fikir Adamı... kriterinin farklılığı ortaya çıktı...
Türkeş Siyaset Adamı olduğu için; kendi partisinin mensupları ve tüm MHP taşra örgütü
temsilcileri cenaze törenindeydi...
Türkeş Devlet Adamı olduğu için; partili, partisiz vatandaşlar, diğer siyâsî
parti mensupları, devlet erkânı ve yabancı devlet temsilcileri geniş bir katılımla
cenaze törenindeydi...
Türkeş Fikir Adamı olduğu için; başta ilim çevrelerinden ve bilhassa dış Türkler’den
ve Türk Cumhuriyetleri’nden birçok fikirdaşı cenaze törenindeydi... Bu özellikleriydi
ki kendisinin Başbuğ lâkabıyla anılmasına vesile olmuştu...
İşte cenâze töreni, Türkeş’in bu üç vasfı da taşıyan, bir lider olduğunu
ortaya çıkardı...
Yüz binlerce insanın bir coşku seli halinde, vakâr içinde, o dondurucu soğuğa rağmen
liderlerine son vazifelerini yapmaları, görülmeye değer muhteşem bir görünümdür?
Yüzyılın başında filizlenen Türk Milliyetçiliği fikrinin Atatürk’le çıktığı
zirveden, indirilmek istendiği bir zamanda Alparslan Türkeş Türk Milliyetçiliği ülküsünü
fikrî ve siyasî mânâda gündemde tutmak suretiyle, sıkıntılı günler yaşayan ve
dar boğazlardan geçmek durumunda bırakılan devletî ve rejime soluk aldırmıştır...
Başta kendisi olmak üzere partilileri ve hatta sempatizanlarından binlerce kişi bu
hareketin faturasını ağır bir şekilde ödemek durumunda kalmışlardır...
Tarihin seyri istikametinde hesap soranların mı, yoksa hesap verenlerin mi, haklı olacağı
gün ışığına çıkacaktır... Son yaşanan olaylar ve gelinen noktaya dikkatlice bakılırsa,
hesap verenlerin haklı olduğu kolayca görülebilir... En azından şimdilik görünen
gerçek böyle... Tabiî ki son söz yine tarihin olacak.
Merhum Türkeş’in cenaze töreni uzun yıllar hafızalardan silinmeyecek bir iştirâkle
edâ edildi... Hatta bazıları aşırı soğuk ve kar yağışı olmasaydı, iştirâkin
daha da fazla olacağını söyleyip hayıflanıyorlardı...
Aslında bunu söyleyenler MEVLÂNA’nın o hikmetli vecizesini bilselerdi, havanın böyle
soğuk olmasının Cenab-ı Hakk’kın bir lütfu ve bir müjdesi olduğunu sezeceklerdi.
Yüce Mevlânâ diyor ki;
"Tabiatın ölümü kışın olur. Soğukta ve karlar altında.. Bu Yüce Allah’ın
ilâhî takdiridir. Allah sevdiklerini böyle havalarda yanına alır.. Bize de böyle bir
ölüm nasip etsin" diye buyurmuş... Nitekim Mevlânâ da böyle çok soğuk bir günde
Hakk’â yürümüştü..
Bu hikmetli vecizeyi duyduktan sonra hep dikkat etmişimdir ve görmüşümdür ki Mevlânâ’nın
bu vecizesinde büyük sırlar gizli...
Merhum Türkeş de baharın geldiği, çiçeklerin açtığı bir mevsimde vefat etmesine
rağmen, âni bastıran kar yağışı altında ve dondurucu soğuk bir günde, toprağa
verildi... Bunun ne mânâya geldiğini anlayan anlar...!
Her kim olursa olsun bu millete ve vatan toprağına maddî ve mânevî bir faydası
dokunan, insanı baş tacı yapan millî örf ve geleneğin sahibi olan Türk Milleti; ömrü
boyunca millet, vatana, bayrak diyenleri elbette unutmaz. İşte bu mecrada Alparslan Türkeş’in
yeri ise en ön saftadır.
Elbette ki en hakiki hükmü yine tarih verecektir... Alparslan Türkeş bir fırtına ve
kasırga gibi bu dünyadan geldi geçti...
Milyonları ayağa kaldırdı ve kendisi ayakta öldü... Tıpkı KÜRŞAD gibi....
BOZKURTLARIN ölümü gibi...
Geride gözü yaşlı ve gönlü yaslı milyonlar bıraktı... Ve en önemlisi; şerefli
bir isim, onurlu bir mücadele ve güçlü bir Fikir Dünyası bıraktı...