BİR ULU ÇINAR...
MEHMET TÜRKER
9 NİSAN 1997 - GÖZCÜ GAZETESİ
Dün toprağa verdiğimiz Türkeş, kuşkusuz Türk siyasî yaşamının son 37 yılına
damgasını vurmuş kişilikti...
Türkiye’deki Ülkücü hareketi, "Bozkurt" milliyetçiliğini bir kenara bırakırsanız
bile, Türkeş 37 yıllık siyasî deneyimi ile politikanın bir ulu çınarıydı...
Türkiye’de bir nesil, gözünü Türkeş, Demirel, Ecevit, Erbakan ile açmış,
onlarla devam ediyor...
Gençlerle konuştuğumuz zaman, "Ben çocuktum onlar vardı, hâlâ varlar"
diyerek hayret ifadesiyle anlatıyorlar...
Çoğu zaman bu politikacıların artık siyasî hayattan çekilmeleri gerektiğini düşünmüşüzdür....
Yedi defa gidip sekiz defa gelen Demirel, 27 yıl sonra başbakanlığı yakalayan
Erbakan, Türk siyasetinin zaman zaman kuyruklu yıldızı haline gelen Ecevit ve bugün
baraja takılmış olmasına rağmen büyük bir oy gücünü elinde bulundurmuş olan
rahmetli Türkeş...
Evet, gözümüzü onlarla açtık ve orta yaşı aştığımız şu sıralar yine onlarla
yürüyoruz...
Kimi zaman oflaya puflaya!...
Ama içlerinden bir Türkeş’i kaybettiğimiz zaman anlıyoruz ki, yerini doldurmak mümkün
değil...
Kocaman bir boşluk...
MHP elbette yakın bir süre sonra büyük kongresini toplayacak ve Genel Başkanı’nı
seçecektir...
Ama Genel Başkan asla bir Türkeş olamayacaktır...
Çünkü Türkeş’in büyük ideali daha ilkokul öğrencisiyken küçücük yüreğinde
ateşlenmişti...
Kıbrıs’ta ilkokuldan sınıf arkadaşı olan kayınpederim Dr. Fikret Alkan, zaman
zaman Türkeş’i anlatırdı :
"O küçücükken bile ruhunu sarmış olan Türklük ateşi ile yanardı... Türkler’in
Kıbrıs’ı mutlaka kurtaracağını hatta kendisi büyüyünce asker olup Kıbrıs Türkleri’ni
özgürlüğüne kavuşturacağını söylerdi...
Biz, İngiliz müstemlekesi olan Kıbrıs’ta yetiştik... Onun ezikliğini ve milliyetçilik
duygularını nasıl kırbaçladığını sizler bilemezsiniz...
Tek hedefimiz, İngilizler’i Ada’dan kovup özgürlüğe kavuşmaktı... Türkeş, böyle
bir ruh hâli içinde Türkiye’ye geldi ve subay oldu...
Ben, Tıp Fakültesi’nde, O Harp Okulu’nda okurken ve daha sonra sık sık görüştük
ve bana hep büyük ideallerinden bahsetti..."
Türkeş’in Harp Okulu’ndan sınıf arkadaşı olan Emekli Orgeneral Turgut Sunalp ile
İstanbul’da Harp Akademileri Komutanıyken sık sık görüşürdük.... Bir gün laf Türkeş’ten
açıldı... Orgeneral Sunalp o eski günleri biraz da gülümseyerek nakletmişti :
"O zamanlar hepimiz birer sıkı milliyetçi, Türkçü’ydük... Aklımız fikrimiz
Ergenekon, Bozkurt filandı... İçimizde bunu en ideal ölçülerde Türkeş sürdürdü...
Hepimiz Beyoğlu, İstiklâl Caddesi’ndeki Ağacami Sokağı’nda bir eve gider, Türkçü’lük
ideolojisi öğrenirdik...
Fakat biz, zamanla danslara, kız arkadaşlara daldık ve koptuk... O bir yol ayrımı
oldu...
Dans, kız peşinde olmayanlar sıkı birer Türkçü olarak yetişti... Onların en başında
tabiî Türkeş vardı..."
80 yıllık ömrünün 70 yılını Türk Milliyetçiliğine adayan Türkeş, aramızdan
ebediyen ayrıldı...
Arkasında kocaman bir idealist yaşam bırakarak...
Herkes bir partiye genel başkan olabilir...
Ama lider olmak, hele MHP gibi her an heyecan dolu ve zinde kitleleri peşinden sürükleyebilmek
aynı ideali yüreğinde daima taze tutabilmekten geçiyor...
Türkeş işte böylece bir ideal adamıydı...
Nur içinde yatsın!...