Milyonlara yüce bir milletin mensubu olduklarını öğreten lider:ALPARSLAN TÜRKEŞ
Yılmaz Öztuna
20 Nisan 1997 TÜRKİYE GAZETESİ
Hafızam beni yanıltmıyorsa, 1952 yılın yazında bir gündü. Çok yakın dostum
Nihal Atsız; İsmail Hami Danişmend’in ünlü haftalık davetlerinden birine genç bir
subayı getirdi. Binbaşı rütbesi ve yakasında piyade sınıfının neftî rengini taşıyordu
( o sırada harb akademisinde idi.) Hazır bulunanlara Alparslan Türkeş diye tanıttı.
Mekân, Hilton’un karşısındaki Doğu Palas’ta 3. Kat idi ki danişmend’in üçüncü
eşi Hüsniye Hanıma aitti. Alparslan Türeş’i böyle tanıdım. 45 yıl oldu. Ama adını
1944 olaylarından beri biliyordum. O tarihte üsteğmen idi. Bir grup milliyetçi arkadaşı
ile birlikte tutuklandı. Hapis yattı. Bütün arkadaşları ile beraat etti.
Hindistan’a Sürüldü
1944 Mayısı gelmiş geçmiş en büyük Türk Milliyetçisi olan Atatürk’ün, Millî
Mücadele’de, cumhuriyeti kurarken ve geliştirirken birinci ilkesi olan milliyetçiliğin
Türk devlet politikasında mahkûm edildiği tarihtir. Bu mahkûmiyetin serpintileri,
emin olunuz ki sevgili okuyucularım, günümüzde bile ortadan kalkmadı.
Kurmay Albay Türkeş, milletin ancak üçte birinin sevdiği İnönü’den başka her
iktidarı gasp gibi gören bir cuntanın içine, cuntanın milletin üçte ikisini daha
fazla rencide etmemesi için girdi. Azınlıkta kaldı, Hindistan’a sürüldü. Büyük
milletimiz Adnan Menderes’i ve arkadaşlarını kaybetti...
1980 öncesinde Türkiye, Sovyet ajanı çeteler tarafından düşürülmek istendi. Türk
Milliyetçi gençliği 5.000 şehit verdi. 12 Eylül rejimi bu gençlere vatan satıcı
komünistlerle aynı muameliyi yaptı. Alparslan Türkeş’i 5 yıl hapiste tuttu,
tarihimiz için gerçek bir lekedir.
TÜRK KİMLİĞİ BİLİNCİ
Türkeş, Sovyetler’ in dağılacağından hayatının hiçbir döneminde şüphe
etmedi. Türklük’ün üçte birinin Rus sömürgesi olarak yaşamasını kabul etmedi.
Milyonlarca gence Türk Kimliğini Türkeş öğretti. Gelenekli, koskoca bakanlıklarımızın
yapamadığını yaptı. Gündüz oturmadı, gece uyumadı, Üşenmedi, gücenmedi. Türk’e
inancını bir an kaybetmedi. Atamız Bilge Kağan, öyle buyurmuştu. Üstten gök çökmedikçe,
alttan yer delinmedikçe Türk’ün alt edilemeyeceğini biliyordu. Hani televizyonların
başında seyrettiğiniz, yurdun her tarafından gelmiş, üzerinde eski bir ceket, kar
altında gözleri yaşlı yüz binlerce genç var ya sevgili okuyucularım... İşte Türklük,
onların omuzları üzerinde durmaktadır. Tarihin her döneminde öyledir.
İKİ DÖNEM
Tarihimizde iki dönem, devletimiz, Türk Milliyetçiliği rejimi ile yönetildi. 1913-38
Atatürk iktidarlarında... İlk dönemin facia ile kapanması, milliyetçilere ders olmalıdır.
İkinci dönemin başarısı, ümit kaynağı oluşturmalıdır.
Fikir bazında Türk milliyetçiliği Ziya Gökalp tarafından sistemleştirildi. Atatürk’te
en ağırlıklı etki yapan fikir adamı Gökalp’tir. Ancak çokda sağlam ilmi
temellere oturmayan Gökalp’in bir zaman çizgisi içinde nefesi yetmedi. Akımı Nihal
Atsız sürdürdü. Atsız olmasaydı milliyetçi fikir zorluklara düşerdi. Bozkurtların
dirileceğini söyleyen Atsız, fikri canlı tuttu.
Milliyetçi fikri eylem ve hareket haline getiren şüphesiz Alparslan Türkeş’tir. Atsız
ekolünden yetişti. Ancak Türkeş Milliyetçiliği epey yeni faktör getirdi. Meselâ
Atsız milliyetçiliğinde din unsuru çok zayıftır. Türkeş’te bu eksik tamamlanmıştır.
Türkeş, 15 kitap yazarak ve binlerce konuşma yaparak, gerçekten üstün kültürü, çok
etkili şahsiyeti, sarsılmaz millî inancı ile, milyonlarca gencimizi, komünizmin pençesinden
kurtardı. Onlara nasıl yüce bir milletin mensupları olduklarını öğretti.
Şüphesiz Türk Milliyetçiliği denen ulu kavram, donmuş bir akım değildir. Değişen
dünyanın şartları ve dengeleri içinde sürekli yenilenir. Değişmeyen, Türk’ü
sevmek ve Türk’ü sevmeyeni sevmemektir.
BOZKURT SELÂMI
Başbuğ Alparslan Türkeş gibi bir politika ustası, elbette Türk için tam ve gerçek
bir demokrasiden başka çıkış bulunmadığını gördü. Avrupa Birliği Üyeliğimiz
kadar, Türk Cumhuriyetleri ile eksiksiz iş birliğini de gündemin ilk sırasına yerleştirmişti.
Enflasyonun nasıl düşürüleceğinden tutunuz, sağlık ve eğitim problemlerine kadar
Türkiye’nin nasıl düzeleceğinin detaylı projelerine inmişti.
Hakk’ın huzuruna çıktığı oy potansiyeli, Refah hariç, diğer bütün partilerin
üzerine çıkmıştı. Ben böyle görüyorum. Seval Türkeş’in kilometreler boyunca yığılmış
Türk gençlerini arabasının üzerinden elini çıkartarak bozkurt selâmı ile selâmlaması,
onlara teşekkür etmesi, hayatım boyunca şahit olduğum en patotik sahnelerden biri
idi, nitekim Türk’ü sevmiyenleri çatlattı.